21. Yüzyıl İçin 21 Ders

Yazar: Yuval Noah Harari
Yayınevi: Kolektif Kitap
Sayfa: 336
Tür: Bilim/Gelişim/Eğitim


İnceleme
2018/09 12 dk 3714

GELECEK, TEKNİK BECERİLERDEN ÇOK YAŞAM BECERİLERİNE AĞIRLIK VERME ÜZERİNE KURULUYOR.

Dünya üzerinde yaşayan yedi milyar insanın yedi milyar gündemi var. Kimi insanların derdi zor koşullarda çocuk büyütmektir, kimi insanlar bir sonraki öğünü nasıl çıkartacağını düşünür; kimi insanlar şişme botlarda umuda yolculuk yaparken kimileri hastanelerde son gücüyle bir nefes daha alabilmek için uğraşır. Ancak yine de insanlar böyle dertlerle boğuşurken dünya genelinde toplumları şekillendiren ve gezegenimizin tamamının geleceğini etkileme olasılığı taşıyan önemli değişiklikler olmaya devam ediyor. Bugün sadece kendi dertlerimizle uğraşırken bu değişiklikleri görmezden gelirsek ileride daha büyük sorunlarla uğraşmamız kaçınılmaz olacak. Ve görmezden geldiğimiz değişiklikler yüzünden geleceğin dünyasına ayak uydurabilmek için kendimizi çok kısa sürede yeniden inşa etmemiz gerekecek. Bu yüzden dünyayı iyi okumamız ve kendimizi bu dalgalardan korumak için erkenden önlem almamız gerekir.

I. KISIM - TEKNOLOJİK ZORLUK

21 yüzyıl için 21 ders
1 - UYANIŞ - Tarihin sonu ertelendi

Buharlı makineler çağında şekillendirilmiş liberal sistem, bilişim teknolojileri ve biyoteknoloji alanlarında süregiden devrimlerle başa çıkmakta zorlanıyor. Yapay zeka ve blok zincir gibi sıçramalara neredeyse hiç hazırlıklı değil. Çalışan finansal algoritmalar sonucunda kimsenin finanstan anlamadığı bir noktaya gelebiliriz. Bu durumla ilgili insanların sorması gereken sorular bulunuyor.

- Yaklaşık 100 yıl önce sıradan bir insan iş gücüne katılarak kendisini önemli ve değerli hissedebiliyordu ancak günümüzde sıradan bir vatandaş, gelişen teknolojiler sonucunda işe yaramaz hale geliyor. Liberal anlatı sıradan insanların anlatısı iken algoritmaların dünyasında geçerliliğini nasıl koruyacak?

- Böyle bir durumda nasıl bir siyasi süreç yaşanacak?

- Eli kolu bağlı bir şekilde vergi reformlarının algoritmalar tarafından onaylanmasını mı bekleyeceğiz?

- Blok zinciri ağları sebebiyle milli para kullanılmayacağından dolayı yeni vergiler mi icat edeceğiz?

- İnsanlar bugüne kadar dış dünyayı kontrol etmeyi öğrenmişti ama artık iç dünyamızı kontrol etmemiz gerekecek. Bunu nasıl yapacağız?

- İnsanlar alet kullanmaktan çok aleti icat etmekte daha başarılıdır. Örneğin barajlar inşa etmişizdir ama bunun ekolojik sistemde yarattığı sorunları çözememişizdir. Benzer şekilde bu yaratacağımız teknolojilerin psikolojimizdeki etkisini nasıl tahmin edeceğiz?

- Biyoteknoloji ve bilişim alanındaki devrimler mühendis ve yatırımcıların elinde. Meclisler ve partiler bu duruma müdahale edebilecek mi?

2 – İŞ - Büyüdüğünüzde işsiz kalabilirsiniz

Sanayi devriminden itibaren makinelere kaptırılan her iş kolu için bir yenisi yaratıldı ve ortalama hayat standartlarımız çarpıcı bir biçimde arttı. Ancak makine öğrenmesi ve yapay zeka oyunun kurallarını değiştiriyor ve gelecekteki iş piyasasının neye benzeyeceği konusunda şu an hiçbir fikrimiz yok.

- İnsan bireylerden bilgisayar ağına geçiş yapmak havalı gelebilir. Ancak örneğin insan bir doktor yanlış karar aldığında dünyadaki tüm hastaların ölümüne neden olmuyor. Eğer bütün doktorlar tek bir ortak ağa bağlı olursa ve sistem herhangi bir hata yaparsa toplu katliamlar yaşanabilir. Ancak yine de bu olasılıklar değerlendirilmeyecek ve sistemin daha ucuz olması sebebiyle dünyanın en ücra köşesinde kalan yerlere bile sağlık hizmeti götürme fikri insanlara sunulacaktır.

- Her yıl trafik kazalarında yaklaşık 1.25 milyon insan hayatını kaybediyor. Eğer otonom arabalar trafikte olursa hepsi tek bir ortak ağa bağlı olacakları için yılda bir milyondan fazla insanın hayatı kurtulacak demektir.

Bu olumlu açılardan bakınca ulaşım ve sağlık hizmetleri alanlarında sırf insanları işlerinden etmemek için otomasyonun önüne geçmek delilik olur. Sonuçta esas korumamız gereken insanların kendisi, işleri değil. Ama yine de işinden olan şoför ve doktorların yapacak başka bir şey bulmaları gerekecek.

Günümüzde milyonlarca Bangladeşlinin ürettiği tişörtleri Amerikalılar giyiyor ve bir sorunları olursa da Bangalor'da yaşayan çağrı merkezi temsilcileriyle görüşüyorlar. Eğer bu tişörtler kargo uçaklarının içinde bulunan 3D yazıcılarda anında bastırılıp, şikayet içinde Google'ın yapay zeka asistanı ile müşteriler görüşürse Dakka ve Bangalor'da çalışan binlerce insan işsiz kalabilir ve Silikon vadisi gibi ileri teknoloji merkezlerinde muazzam bir sermaye birikerek gelişmekte olan ülkelerin çökmesine yol açabilir. Peki bu çökmesine yol açılan ülkelere Amazon ve Google gibi şirketlerin ödediği vergilerden destek olarak gönderilmesi onaylanabilir mi yoksa sadece New York'taki işsiz taksiciler mi bu ödenekten faydalanır?

3 - ÖZGÜRLÜK - Büyük verinin gözü üzerinizde

Referandum ve seçimler her zaman insanların duygularıyla ilişkilidir, mantıklarıyla değil. Demokrasi mantıklı tercihler yapmaya ilişkin bir mesele olsaydı, herkese eşit oy hakkı tanımanın hiçbir mantıklı gerekçesi olmazdı. Bazı insanların diğerlerinden ekonomi veya siyasi sorunlara çözüm konularında daha fazla bilgileri vardır. Brexit referandumu gibi referandumların da yapılması doğru değildir. Einstein'in cebir hesaplamalarının doğruluğunu insanların ya da pilotun hangi piste ineceğini yolcuların onayına bırakmaktan farksız bir durumdur. Bu yüzden yarın bir gün San Francisco'da biri çıkar da insan yüreğine erişip onu yönlendirebilecek bir teknoloji geliştirirse demokratik siyaset duyguların oynatıldığı bir kukla gösterisine dönüşebilir.

Birkaç yüzyıl öncesine kadar otorite, binlerce yıldır insan yüreğinden değil kutsal kanunlardan gelen emirlere dayanıyordu. Kısa bir süre sonra otorite yeniden insanlardan çıkabilir ancak bu sefer kutsal kanunlar yerine algoritmalar bu yeri alabilir.

İçinde algoritmaların olacağı yeni bir yönetim şekli de olabilir. Demokrasinin de bir çok eksiği olmasına rağmen aklı başında hiç kimse demokrasiyi desteklemekten vazgeçmez. Aynı şekilde gelecekte insanlar da birçok aksaklığı olmasına rağmen daha iyi bir seçeneğimiz yok diyebilirler.

Günümüzde artık bilgiyi aramıyoruz, Google'lıyoruz. Hakikat, Google aramalarında en üstte çıkan sonuçlarla belirleniyor. Aynı şekilde seyahat ederken rotamızı bile Google'a çizdiriyoruz. İç sesimiz bazen sola dönmek istese bile zararlı çıkacağımızı düşünerek ona uyuyor ve sağa dönüyoruz. Bu da gitgide otoritenin algoritmalara geçtiğini gösteriyor.

İnsanların aldığı kararları algoritmalara bırakmamak için etik nedenler öne sürülebilir. Ancak etik konusunda bile algoritmalar insanlardan daha kararlı davranabilir. Örneğin otonom arabamızda giderken top peşinde koşturan iki çocuk bir anda arabanın önüne çıkıyor. Arabanın algoritması da eğer tek çare olan ters şeride direksiyonu kırıp yaklaşan kamyona çarptığında şoförün ölme riskini yüzde 70 olarak hesaplıyor. Bu durumda algoritmanın ne yapması gerekir? Filozofların binlerce yıldır vagon problemi diye isimlendirdiği bir problemdir bu. İnsanlar kriz anlarında felsefi görüşleri unutup duygu ve içgüdüleriyle hareket etmeye meyillidir. Bu yüzden algoritmalar insanlardan daha kararlı davranabilirler ve ne yapması gerektiğini ilk baştan insanlara sorabilirler. Yani biz bir otonom araba alırken 2 ayrı paket seçebiliriz. Birisi bizi korumaya programlanmışken, diğeri de çevredeki insanlara öncelik verebilir. Peki bu gerçekten yapmak isteyeceğimiz bir tercih mi? Yoksa devletler bu duruma el koyup etik kod standartlarını belirlemeli mi?

Demokrasi karar alma yetkilerini farklı insan ve kurumlara dağıtır. Oysa diktatörlük yetkiyi tek bir mercide toplar. Gelecek teknolojisinde büyük miktarda veri tek bir mercide toplanırsa bu durum dijital diktatörlüklere yol açmaz mı?

4 - EŞİTLİK - Veriyi elinde tutan geleceği de elinde tutar

Geçtiğimiz yıllarda insanlığın eşitliği yolunda ilerledik ve teknolojinin de o noktaya bizi daha çabuk vardıracağını umduk. Tam insanlık küresel birlikteliğe erişecek derken insan türü farklı biyolojik kastlara ayrılabilir. Sermayenin büyük bir kısmının küçük bir grupta toplandığı düşünülürse (bugün bile en zengin yüz kişinin serveti en yoksul dört milyar insanın servetinden daha çok) bu kesimler sağlık, eğitim ve refaha daha fazla erişeceklerdir. Statü sembolü şeyler satın alan zenginler artık hayatın kendisini satın alabilirler. Ve bu kişiler paralarını zekalarına ve becerilerine yatırırsa yoksulların sahip oldukları beceriler ile kıyaslandığında arada uçurum oluşur. Sonuçta 2100 yılında en zengin yüzde %1 sadece servetin değil, dünya güzelliklerinin, yaratıcılığın ve sağlığın da sahibi olur. Bu durumu engellemek istiyorsak bunun yolu veri mülkiyetini düzenlemekten geçiyor. Eğer veri akışını kontrol edemez ve veriyi az sayıda insanın elinde tutarsak yukarıda bahsedilen senaryolar gerçek olabilir. Bu yüzden "Verinin mülkiyeti nasıl düzenlenir" sorusu çağımızın en önemli siyasi sorusu olabilir.

II. KISIM - SİYASİ ZORLUK

21 yüzyıl için 21 ders
5 - TOPLULUK - İnsanların bedenleri var

İnsan topluluklarının parçalanıp dağılmasından hayıflanan sosyal medya şirketleri onları bir araya getirmek için çalıştılar. Çünkü insanlar gruplara dahil olmadan kendilerini yalnız ve dışlanmış hissediyorlar. İstediğiniz partiye ya da komüteye dahil olun milyonlarca yoldaş, tek bir gerçek kardeşin sıcaklık ve samimiyetini sunamaz. Bu yüzden insanlar günümüzde her zamankinden daha yalnız hissetmektedirler. Ancak bu toplulukların çevrim içi olduğu kadar çevrim dışı da toplanması gerekmektedir. Gün gelir diktatörün biri Facebook'un fişini çekerse topluluklar yok olup gider mi yoksa tekrar toparlanıp direnirler mi? Peki sadece çevrimiçi değil çevrimdışı faaliyetlerin de gerçekleşeceği bir modele hissedarlar ve yatırımcılar nasıl yaklaşır?

6 - MEDENİYET - Dünyada sadece tek bir medeniyet var

Olimpiyatların nasıl organize edildiğini düşünün, iki bin sporcu din, sınıf ya da dil gözetilmeden, milliyetleri esas alınarak delegasyonlara ayrılıyor. Budist delegasyonu, proletarya delegasyonu ya da ingilizce konuşanlar delegasyonu diye bir şey yok.

İnsanlar hâlâ farklı dini ve milli kimliklere sahipler. Ama konu, devlet, ekonomi ya da bomba yapmak gibi pratik meseleler olunca neredeyse hepimiz aynı medeniyete dahiliz. Örneğin, İran, Kuzey Kore ve Amerika aynı fikir anlayışına sahipler. Eğer İranlı ve Kuzey Koreliler e=mc4 formülüne inansaydı, ABD bu ülkelerin nükleer programlarını zerre kadar umursamazdı.

Bu yüzden gelecekte bizi ne tür değişimler beklerse beklesin, bunlar büyük olasılıkla yabancı medeniyetlerin çatışmasına değil tek bir medeniyet içindeki kardeş kavgasına neden olacak.

7 – MİLLİYETÇİLİK – Küresel sorunlara küresel cevaplar gerek

Dünyada esen milliyetçilik rüzgarı tarihi 1939' ya da 1914'e geri saramaz. Teknoloji hiçbir milletin tek başına çözemeyeceği çapta varoluşsal tehditler yaratarak her şeyi değiştirdi. Ortak bir kimlik oluşturmak için en iyi katalizör ortak düşmandır ve artık insanlığın en az üç ortak düşmanı var: nükleer savaş, iklim değişikliği ve teknolojik sıçrama. İnsanlar bu ortak tehditlere karşın kendi vatanlarına bağlılıklarını her şeyin üstünde tutmayı tercih ederse, doğacak sonuçlar 1914 ve 1939'dakinden çok ama çok daha vahim olabilir.

8 – DİN – Tanrı artık milletin hizmetinde

Pratik olarak Şii İran, Sünni Suudi Arabistan ve Yahudi İsrail arasında şaşırtıcı derecede az fark var. Bunların hepsi bürokratik ulus devletleri, aşağı yukarı aynı kapitalist politikaları izliyor, hepsi çocuklarını çocuk felcine karşı aşılıyor ve hepsi bomba yapımı için kimyager ve fizikçilere itimat ediyor. Şii bürokrasisi, Sünni kapitalizmi ya da Yahudi fiziği diye bir şey yok.

Japonya belki de geleneksel dinlerin çağdaş dünyada süregelen güç ve önemine verilecek en iyi örnektir. 1853'te Amerikan donanması Japonya'yı çağdaş dünyaya açılmak durumunda bıraktı. Karşılık olarak Japonya hükümeti hızlı ve son derece başarılı bir modernizasyon sürecine girdi. Ancak Japonya körü körüne Batı'nın bir kopyası olmaya çalışmamıştı. Kendine has kimliğini korumak ve Japonların bilim, modernite ya da muğlak bir küresel topluluğa değil de Japonya'ya bağlılık duymasını sağlamak konusunda son derece kararlıydı.

9 – GÖÇ – Kimi kültürler diğerlerinden daha mı iyi?

Küreselleşme, gezegenimizdeki kültürel farkları büyük ölçüde azaltmış olsa da yabancıların değişik huylarından rahatsızlık duymayı da o ölçüde kolaylaştırdı. Bu sorun en keskin Avrupa'da cereyan ediyor. Ancak bu kadar göçü Avrupa'ya çeken de yine Avrupa'nın zengin bir çokkültürlü sistem yaratmasındaki başarıydı. Birçok kültür kendisini dünyanın en değerli kültürü sayıyor olmasına rağmen insanlar Avrupa ya da Amerika dışında ülkelere göç etmek istemiyor. Örneğin bugüne kadar kimseden eğer fırsatını bulsak Rusya'ya göç ederiz gibi bir cümle duymamışızdır. Bu durum da kültürler arasında bulunan sıralamanın bir sonucudur. Doğru olan kendi kültürünü iyi saymak değil, farklı insanlar tarafından kendi kültürünün cazip görülmesidir.

III. KISIM - UMUT VE UMUTSUZLUK

21 yüzyıl için 21 ders
10 – TERÖRİZM – Panik yok

Teröristler zihin kontrolü ustalarıdır. Az sayıda insanları öldürseler bile milyarlarca insanı dehşete düşürmeyi, siyasi yapıları sarsmayı başarırlar. Son 15 yıldır dünya genelinde terör saldırılarından dolayı yaşamını kaybeden insan sayısı yaklaşık 25 bindir. Oysa trafik canavarı her yıl dünya genelinde 1,25 milyon insanı, diyabet ve şeker 3,5 milyon insanı, hava kirliliği de 7 milyon insanı öldürmektedir. O halde neden terör bizi şekerden daha çok korkutuyor. Çünkü terörizmde esas konu korkudur ve teröristlerin gerçek güçleriyle saldıkları korku arasında akıllara zarar bir orantısızlık olmasıdır. Yine de her geçen yıl terörist eylemlerden dolayı gerçekleşen siyasi sarsıntılar etkisini azaltmaktadır. Teröristler porselen dükkanını yerle bir etmeye çalışan sinekler gibi olmuşlardır.

11 - SAVAŞ – İnsanların aptallığını küçümsemeyin

Artık İsrail bile tüm askeri maharete ve siyasetçilerinin savaş yanlısını söylemlerine rağmen savaştan kazanılacak pek bir şey olmadığını anladı. ABD, Çin, Almanya, Japonya ve İran gibi İsrail de 21.yüzyılda en başarılı stratejinin kenarda oturup başkalarının sizin yerine dalaşmasını seyretmek olduğunu anlamış görünüyor.

Günümüzde bilişim teknolojileri ve biyoteknoloji ağır sanayiden daha büyük önem taşıyor. Büyük devletler arasında gözüken Rusya özellikle bu iki alanda büyük başarılar gösteremiyor. Etkin siber savaş yetenekleri bulunsa da bilişim sektöründe çalışan sivillerden yoksun ve ekonomisi büyük ölçüde doğal kaynaklara, özellikle de petrol ve doğalgaza dayanıyor. Bu durum üç beş kişinin cebini doldurmaya ve Putin'i iktidarda tutmaya yetebilir ama dijital silahlanma yarışını kazanmaya yetmez. Hatta bırakın dolu dizgin bir dünya savaşını, yeni bir soğuk savaşı bile kaldıramayabilir. Rusya'nın nüfusu 150 milyon, gayrisafi yurtiçi hasılası 4 trilyon dolar. ABD (325 milyon nüfus, 19 trilyon dolar hasıla) ve AB (500 milyon nüfus, 21 trilyon dolar hasıla) ‘ye kıyasla çok zayıf kalıyor.

Eski zamanlarda ülkeler, savaşarak, ele geçirerek zenginleşiyordu. Ancak artık esas iktisadi varlık bilgi. Teknik ve kurumsal bilgi de savaş yoluyla ele geçirilecek bir şey değil. Çalışmanız ve bu bilgiyi çalışarak elde etmeniz gerekiyor.

12 – ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK – Dünyanın merkezi değilsiniz

Pek çok insan kendini dünyanın merkezi, ait olduğu kültürü de insanlık tarihinin kilit unsuru sanmaya meyillidir. Oysa gerçekler farklıdır. Ve her geçen gün daha fazla küreselleşen dünya ile işbirliği yapmak ve alçakgönüllü davranmak daha fazla önem kazanmaktadır.

13 – TANRI – Adını boş yere anmayın

Tanrı bizi merhamet göstermeye yönlendirebilir ama dinsel inanç ahlaklı davranmak için ille de gerekli bir koşul değil. Ahlaklı davranmak için doğaüstü bir varlığa ihtiyaç olduğu fikri, ahlaka doğaüstü bir özellik yüklüyor.

14 – LAİKLİK – Gölgenizi tanıyın

Laiklik kimi zaman dini reddeden bir şeymiş gibi tanımlanıp laik insanlar da inançsız ve değersiz olarak nitelendirilir. Oysa kendini laik olarak tanımlayan insanların laiklik anlayışı bambaşkadır. Onlara göre laiklik şu vaya bu dine karşıtlıktan ziyade tutarlı değer yargılarıyla tanımlanan son derece olumlu ve aktif bir dünya görüşüdür.

IV. KISIM - HAKİKAT

21 yüzyıl için 21 ders
15 – CEHALET – Sandığınızdan daha az şey biliyorsunuz

Birey olarak çok az şey bilmemize karşın çok şey bildiğimizi zannediyoruz çünkü başkalarının kafasındaki bilgilere kendi kafamızdaymış muamelesi yapıyoruz. Örneğin hemen hepimiz fermuar kullanıyor ve fermuarlı kıyafetler giyiyoruz. Ancak fermuarın işleyişini ayrıntılı olarak pek azımız anlatabiliriz. Bu durum bilgi yanılsaması diye adlandırılmaktadır.

İlginç bir şekilde artık tutucular geçmişe, eski ve bildik düzene sahip çıkıyor gibi gözükseler de kirli derelere ve kayıplara karışan kuşlara aldırış etmiyorlar ve sol tandanslı yenilikçiler eski ekolojik düzene zarar görecek diye korkuyor.

16 – ADALET – Adalet algımızın tarihi geçmiş olabilir

Adalet algısı milyonlarca yıl süren bir evrim sürecinde gelişmiştir. İlkel zamanlarda çocuklarına yemesi için mantar toplayan bir babanın topladığı mantarları zorbalıkla elinden alarak kendi çocuklarıma götürsem bu adaletsiz bir yaklaşım olurdu. Oysa bugün yediğim şeyin kaynağı ne, giydiğim şeyler hangi üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar sömürülerek üretiliyor, emeklilik fonumla kimler ne iş çeviriyor, cevaplamak çok zor.

17 – HAKİKAT SONRASI – Kimi yalan haberler kalıcıdır

Çok sayıda yabancıyla işbirliği yapabilen tek memeli biziz ve sadece insanlar kurmaca anlatılar icat edip bunları yayıp milyonlarca insanı bunlara inanmaya ikna edebiliyor.

18 – BİLİMKURGU – Gelecek filmlerde gördüğünüz gibi değil.

Yaşadığımız teknolojik ve bilimsel devrim sahici birey ve sahici gerçekliklerin algoritmalar tarafından manipüle edilen bir mit olduğuna işaret ediyor. İnsanlar bir kutunun içine hapsolmaktan korkuyor oysa zaten bir kutunun, kendi beyinlerinin içinde hapsolduklarının farkına varmıyorlar. Ki bu da daha büyük bir kutunun, toplumun içine hapis olunduğunu gösteriyor. Matristen kurtulsanız bile karşınıza daha büyük bir matris çıkıyor. Korkmayın, bir kutunun içine hapsolursanız dünyadaki her türlü harika şeyleri kaçırmayacaksınız.

V. KISIM - DİRENÇ

21 yüzyıl için 21 ders
19 - EĞİTİM – Değişmeyen tek şey değişimdir

1018 yılında yaşayan fakir bir Çinli aile, çocuklarına pirinç ekmeyi ya da ipek dokumayı öğretirken varsıl aileler oğullarına Konfüçyüs'ün eserlerini okumayı, güzel yazı yazmayı ya da ata binmeyi; kızlarına da mütevazı ve yumuşak başlı bir ev kadını olmayı öğretiyorlardı. Çünkü bu becerilere 1050 yılında da ihtiyaç duyulacağı barizdi.

Oysa günümüzde Çin'in ya da dünyanın geri kalanının 2050'de neye benzeyeceğine dair bir fikrimiz yok. İnsanlar geçimlerini sağlamak için ne yapacak bilmiyoruz, ordular ya da bürokrasiler nasıl işleyecek bilmiyoruz. Bu yüzden çocukların bugün öğrendikleri 2050'de hiçbir işlerine yaramayabilir.

O vakit çocuklarımıza ne öğreteceğiz? Çoğu pedagoji uzmanı okulların şu dört şeyi öğretmeye başlaması gerektiğini savunuyor: ELEŞTİREL DÜŞÜNCE, İLETİŞİM, İŞBİRLİĞİ ve YARATICILIK. Teknik beceriler görüldüğü üzere ikinci plana alıp genel amaç yaşam becerilerine ağırlık verme üzerine kurulu.

2050'nin dünyasına ayak uydurabilmek için sadece yeni fikirler ve yeni ürünler icat etmek yeterli gelmeyecek; önce kendinizi tekrar tekrar yeniden inşa etmeniz gerekecek.

20 – ANLAM – Hayat bir anlatı değil

Anlam arayışı içinde olan insanlar, hangi anlatılar onlara inandırılmaya çalışılıyorsa o anlatıları iyice araştırmalıdır. Çünkü bize anlam ve kimlik sunan tüm anlatılar tamamen bir kurmaca olabilir.

Örneğin; komünyon ayininde rahip bir parça ekmek ve bir bardak şarap alır ve ekmeği İsa'nın bedeni, şarabı İsa'nın kanı ilan ederdi. Bunları yiyip içen inançlılar İsa'nın yanındaymış gibi hissederlerdi. Rahip ayinde ekmeği havaya kaldırınca "Hoc est corpus!" (Bu [İsa'ya ait] bedendir) diye haykırır. Latince bilmeyen çiftçilerin zihninde bu tabir zamanla "Hokus pokus" şeklini almış ve böylece kurbağalar prense, balkabağını at arabasına dönüştüren sihirli hikayeler doğmuştur.

Diğer bir örnek de; Faşizm kelimesi Latincede "çubuk demeti" anlamına gelen "fascis" kelimesinden gelir. Tek bir çubuk zayıftır ve bu çubuğu kolayca kırabilirsiniz. Fakat bir sürü çubuğu bir araya toparlarsanız bir fascis elde edersiniz ve bu çubukları kırmak neredeyse imkansızdır. Bu yüzden faşistler birliğin çıkarlarını herhangi bir bireyin çıkarlarından üstün tutarlar. Elbette bir çubuk demeti insanının nerede başlayıp nerede bittiği ya da hangi ülkenin çubuk demetinin daha doğru olacağına inanmam gerektiği tamamen meçhuldür.

21 - MEDİTASYON – Sadece izle

Meditasyonda olduğu gibi bir şeyleri kontrol etmek yerine farkına varmak daha önemlidir. Meditasyon sırasında dersin hocası nefes alış verişlerinizi kontrol etmeyin, hiçbir şey yapmayın, belli bir biçimde nefes alıp vermeye çalışmayın der. Sadece nefesiniz bedeninize girip çıkarken farkına varın. Eğer zihniniz anılar ve hayaller arasında dolaşmaya başlarsa da mani olmayın, bunun sadece farkına varın, şimdi zihnim nefesimden uzaklaştı deyin.

Kendi hayatımızda da buna benzer endişe ve kontrol duygusuyla yaşamaya çabalıyoruz. Onca yıl hayatımızın efendisi ve kendimizin patronu olduğu yanılsamasıyla yaşıyoruz. Oysa birkaç saat meditasyon yapmak, kendi üzerimizde neredeyse hiç kontrolümüzün olmadığını göstermeye yetip artar bile.

Örneğin; öfkelendiğinizde bedeninizden ve zihninizden geçen hisleri gözlemleyin sadece. Öfkenin nasıl hissettirdiğini gözlemleyin. Öfkelendiğinizde birinin yaptığı ya da söylediği bir şeye odaklanmayın. Bunu yaparak, gerçeği olduğu gibi izleyerek kendinizi daha iyi tanıma fırsatı bulacaksınız. Farkedeceğiniz en önemli şey, çektiğiniz acıların en derin kaynağının yine kendi zihninizdeki örüntülerden dolayı olduğu olacaktır. Bunu öğrenmek, daha fazla acı üretmenin önüne geçme yolunda atılacak ilk adımdır.

21 yüzyıl için 21 ders
SONUÇ

Önümüzdeki birkaç yıl ya da birkaç on yıl hâlâ bir seçeneğimiz var. Eğer çabalarsak, gerçekten kim olduğumuzu hâlâ araştırabiliriz. Ama bu fırsatı değerlendirmek istiyorsak, en doğrusu hemen işe koyulmak olacaktır.



Arka Kapak

21. yüzyılın en çok ses getiren düşünürlerinden Yuval Noah Harari, ilk kitabı Sapiens'te insanın nasıl önemsiz bir hayvandan dünyanın efendisine dönüştüğünü, ikinci kitabı Homo Deus'ta çarpıcı öngörüleriyle insanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu ele almıştı. 21. Yüzyıl İçin 21 Ders ise yüzyılımızın eşi benzeri görülmemiş teknolojik ve ekonomik kırılmalarıyla ve yaşanan aralıksız değişimlerle başa çıkabilmek için elzem soruları tartışmaya açıyor.

Tanrı geri mi dönüyor?
Bilgisayarlar ve robotlar insan olmanın anlamını nasıl değiştirecek?
Yalan haber salgını karşısında ne yapabiliriz?
Büyük Veri bizi sürekli izlerken, seçme özgürlüğümüzü nasıl geri kazanabiliriz?
Dünyayı anlayamıyorsak doğruyla yanlışı, haklıyla haksızı nasıl ayırt edeceğiz?
Ufkumuzu aşan, bütünüyle insan kontrolünün dışında dönen ve tüm tanrılarla ideolojilere gölge düşüren bir dünyada sağlam bir etik zemin bulmak mümkün mü?
Homo sapiens yarattığı dünyayı anlamlandırma yetisine sahip mi? Gerçekliği kurmacadan ayıran belirgin bir sınır kaldı mı?
Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi?
Eski anlatıların çöküp yerine yenilerinin gelmediği bir çağda ne tür becerilere ihtiyacımız var?
Harari bu ve benzeri çok temel soru(n)ları, her biri birbirinden kışkırtıcı ve derinlikli 21 bölümde ele alırken, daha önceki kitaplarında ortaya koyduğu fikirlere dayanarak siyasi, teknolojik, toplumsal ve varoluşsal zorluklara açıklık getiriyor.

Aynı Kategoride Eklenmiş Son Kitaplar
Card image cap
Yenilik Algoritması Yeni

Genrich Altshuller

Kendisinden önce binlerce kişinin çözemediği bir problemi çözen bir mucidin sıradışı bir yaratıcı ...

Card image cap
İnsan Yönetimi

Business Review

Pek çok yönetici liderlik tarzının stratejik bir tercihten çok bir kişilik fonksiyonu olduğunu dü ...

En Çok Okunan Kitaplar
Card image cap
İnce Memed 2

Yaşar Kemal

Bu roman, atalarından kalma köy toprağını çektiği her türlü eziyete rağmen terketmeyen, son nefes ...

Card image cap
Kırlangıç Çığlığı

Ahmet Ümit

Suriyeli göçmenlerin dramı, çocuk istismarı ve organ kaçakçılığı, maalesef ülkemizin gündemini hâ ...

Tüm Kitaplar

İncelemesini hazırladığım tüm kitapların listesi için...

Devam...
Kitap Hakkındaki Yorumlarınız

    Kitap hakkında ilk yorumu siz yapabilirsiniz...


Bu siteden elde edilen reklam gelirleri ile kimsesiz çocuklarımıza KİTAP alınmaktadır. Geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımız ancak okuyarak geleceğimize şekil verebilirler. Her kitap bir hayattır. Hayatı okunduğu kadardır.

Serdar Kılıçsel © 2018
facebook.com instagram.com linkedin.com