Yazar: Umberto Eco
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa: 605
Tür: Dünya Roman
İtalya'da Bologna Üniversitesi'nde profesör olan Umberto Eco aynı zamanda filozof, tarihçi, estetikçi ve belki de çağımızın en iyi orta çağ uzmanıdır. Gülün Adı romanı 1980 yılında yayımlanmış ve Eco'nun ilk romanı olma özelliğini taşımaktadır.
1327 yılında İtalya'da bir manastırda gerçekleşen seri cinayetleri ve bu cinayetler hakkındaki soruşturmalar anlatılmaktadır. Hem ortaçağ Hıristiyan dünyasını en derinlere kadar irdeleyen bir tarihsel roman olma özelliği; hem de muazzam bir ustalıkla kurgulanmış bir polisiye öykü olma özelliğini barındırmaktadır. Katili ve cinayetlerin sebebini öğrenince uzun süre etkisinde kalarak resmen dehşete düşüyoruz.
İtalya'nın kuzeyinde bulunan bir manastırdaki rahiplerden birisi esrarengiz bir şekilde ölmüştür. Ölüm nedenini araştırması için Baskerwille'li William çağrılır. Başrahibin William'ı çağırmasının nedeni ise eskiden benzer cinayetleri William'ın aklı ve deneyimleri ile çözmüş olmasıdır. William manastıra cinayeti çözmek için genç yardımcısı Adso ile birlikte gelir. Geldiklerinde Başrahip ikisini karşılar ve olayı anlatır. Manastırın en meşhur minyatürcülerinden Adelmo ismindeki genç keşiş kulelerden birinin dibinde ölü olarak bulunmuştur. Ceset yukarıdan düşerek yuvarlanmış ve ancak bir taş onu durdurabilmiştir. Kulenin düştüğü noktadaki pencereleri kapalı olduğu için Adelmo'nun intihar ettiği düşüncesi kafasına yerleşir. William ile Adso ilerleyen günleri manastırı araştırarak geçirirler. Burası çok büyük bir manastırdır ve kesinlikle şüphelenecek çok insan vardır.
İkilinin araştırmaları ve yeni insanlarla tanışmaları devam ederken ikinci ölüm gerçekleşir. Bu sefer ölen kişi manastırın Yunanca çevirmeni Venantius'tur. Domuz ağılında büyük bir kazanın içinde bulurlar ölüsünü. Sadece ayakları gözükmektedir ve kanlar içindeki vücudunu kazandan çıkarıp üzerine su dökünce ancak teşhis edebilmişlerdir. William olay yerini incelediğinde cesedin getirilmiş olduğu yol üzerinde yağan kardan dolayı çıkmış olan ayak izlerini görür. Yerde çok derin ayak izleri vardır. Bu durum Venantius'tun orada öldürülmediğini, başka bir yerde öldürülüp oraya taşındığını göstermektedir. William bu sefer rahiplerin çalıştığı yeri görmek ister. Kütüphane yardımcısı Barenger onları karşılar. Adelmo ve Venantius'un masasını gösterirken Adso orada bir kapının olduğunu görür. Kapının Adso'nun ilgisini çektiğini William da fark eder. Kapının çıktığı yer dönemin birçok el yazması kitapları barındıran bir kütüphanedir. William kütüphaneyi görmek istediğini söyleyince hem kütüphane yardımcısı hem de kütüphaneci çok kesin ve ters bir şekilde yanıtlar. Başrahibin kesin talimatıyla kütüphaneye kimse girmeyecektir. William mecburen Venantius'un masasına geri döner. Fakat tam masaya bakacakken bu seferde kütüphane yardımcısı kendisine engel olur. Akşam olduğunda ikili tekrar buraya gelmek ister ve kambur Salvatore'un üzerlerine attığı büyük taş parçası bu sefer buna engel olamaz. Venantius'un masasında bir kağıt bulurlar. Bu kağıt ateşe tutulunca bir şifre göstermektedir. William ve Adso şifreyi incelerken ikiliyi gören biri olmuştur. Bu kişi kütüphane yardımcısı Berengar'dir. Uzun koşturmanın ardından ikili kaçmayı başarır ancak William merceklerini kaybetmiştir.
Cinayetleri işleyenleri henüz daha bulamamışken şimdi de üçüncü ölüm gerçeklemiştir ve bu sefer öldürülen kütüphane yardımcısı Berengar'dır. Ihlamurlarla dolu bir küvette boğularak öldürülmüştür. Başparmağında ve dilinde mürekkep lekesi vardır. Ayakkabısının altındaki iz William'ın dikkatini çeker. Bu ayak izinden yola çıkarak William önceki cinayetleri çözmeyi başarır. Venantius ve Adelmo'yu o öldürmüştür. Sebebi de ikisinin bildiği bir sırdır. Bu sır yasak bir kitabın yeridir. Kütüphane yardımcısının genç oğlanlara karşı ilgisi vardır. Adelmo'yu kitabın yerini söyleyerek kandırır. Adelmo kitabı aldıktan sonra vicdan azabı çekmiş ve kağıdı Venantius'a bıkramıştır. Sonra da intihar etmiştir. Venantius ise Berengar tarafından öldürülmüştür. Bunları gören ise kilercibaşının yardımcısı kambur Salvatore'dur. Artık William ve Adso'nun tek bir amacı kalmıştır. O da bu yasak kitabı bulmak. Bu nedenle kütüphanedeki gizli geçitleri çözmeye karar verirler ve bunu başarırlar. Fakat kitabı bulmaya çok yaklaştıklarında kütüphanedeki yaşlı, bilge ve kör bir rahip olan Burgos'lu Jorge ile karşılaşırlar. Aslında tüm cinayetlerin sebebinin bu yaşlı adam olduğu sonradan ortaya çıkacaktır. Aradıkları yasak kitap komediye adanmıştır. Evet, komediye. Peki, gülmenin bu kadar kötü olan tarafı nedir? Çünkü inanışa göre gülmek korkuyu öldürmektedir. Ve korku olmadan inanç olmaz. Şeytan korkusu olmazsa da tanrıya ihtiyaç kalmaz. İşte bu yüzden yasak olan bu kutsal kitapta gülmek yasaklanmıştır. Jorge de bu nedenle kitabı zehirlemiş ve ona her dokunanın birkaç dakika içerisinde ölmesine sebep olmuştur. İkili bu durumu ortaya çıkarınca kör rahip elindeki mumu yere atar ve çıkan yangında tüm manastırın yanıp yok olmasına neden olur. Willam ve Adso zor kurtulurlar.
"Çünkü bilim, yalnızca insanın yapması gerekeni ya da yapabileceğini bilmesinden ibaret değildir; yapabileceğini, ama belki de yapmaması gerekenin bilinmesini de içerir."
Arka Kapak
"Gülün Adı" adlı bu dev romanıyla bir anda dünyanın dört bir yanında ünlenen İtalyan yazarı Umberto Eco, aslında çok yönlü bir bilimadamı. İtalya'da, Bologna Üniversitesinde öğretim üyesi, semiolog, tarihçi; filozof, estetikçi, ortaçağ uzmanı ve James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış biri. Umberto Eco'nun bu ilk romanı, 1980'de İtalya'da ilk yayımlanışından bu yana sayısız basım yaptı ve dünyanın pek çok diline çevrildi. Dünyada olağanüstü bir ilgi uyandıran bu romanın yankıları hala sürüyor. Filmi de dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu romanın başarısında, kuşkusuz, yazarın ortaçağ konusunda derin ve dolaysız bilgisinin büyük payı var. Tam anlamıyla ve her bakımdan ortaçağ dünyasını yansıtmakla birlikte "Gülün Adı" kesinlikle çağdaş bir roman; çağdaş romana yepyeni ve uzun soluk getiren özgün bir roman. Bir anlamda ortaçağda geçen, Hıristiyanlık düşüncesini tartışan tarihsel bir roman, bir anlamda da ustaca kurulmuş polisiye ve sürükleyici bir öykü. Ve en önemlisi olağanüstü bir dil ve benzeri az bulunur bir sanat yapıtı. Bu ünlü romanı İtalyanca aslından başarıyla Türkçeye çeviren Şadan Karadeniz'in titiz ve uzun çalışmasını da burada hayranlıkla belirtmemiz gerekiyor. Umberto Eco'nun yayınlarımız arasında çıkan ikinci dev romanı "Foucault Sarkacı" da, "Ortaçağı Düşlemek" adlı deneme kitabı da yine Şadan Karadeniz'in çevirisi.İncelemesini hazırladığım tüm kitapların listesi için...
Devam...