Zeytindağı

Yazar: Falih Rıfkı Atay
Yayınevi: Pozitif Yayıncılık
Sayfa: 192
Tür: Bilim/Gelişim/Eğitim


İnceleme
2017/10 3 dk 1759

“MUSTAFA KEMAL, BÜYÜK HARBE GİRMEK ALEYHİNDE İDİ; KAFA VE SANAT ADAMI OLDUĞU İÇİN.
MUSTAFA KEMAL KURTULUŞ HARBİNİ BIRAKMAK FİKRİNDE ASLA BULUNMADI; VATAN ADAMI OLDUĞU İÇİN.”

Birinci Dünya Savaşı zamanında Osmanlı İmparatorluğunun Orta Doğudaki toprakları kaybedişini Falih Rıfkı Atay kendi gözlemleriyle anlatıyor ve bizi sanki oradaymışız gibi hissettiriyor. Kitabın günlük gibi yazılması sebebiyle çok farklı, ilgi çekici ve gündelik birtakım konuları da öğreniyoruz. Ve bu öğretiler o günkü yaşananları farklı bir açıdan değerlendirmemizi sağlıyor.

  • Vatan kaybı İstanbulda çabuk unutulur. Balkan harbinden şehirde canlı bir hatıra kalmıştı: Edirne
  • Osmanlı saltanatı son bürokrat iken, bürokrasi bile tam Arap yahut yarı Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türke az rastgeliyordum.
  • Osmanlı İmparatorluğunda itibar, azınlığın imtiyazı olduğu için ve Türk unsuru imtiyazsız olduğu için herhangi bir Müslüman azınlığın çocuğu olmak, Türk olmaktan daha faydalı idi.
  • Suriye, Filistin ve Hicazda Türk müsünüz diye sorulduğunda cevap genelde Estağfurullah olurdu.
  • Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi.
  • Kudüsün en güzel yapısı Almanların, ikinci güzel yapısı yine onların, en büyük yapısı Rusların, bütün öteki binalar İngilizlerin, Fransızların, hep başka milletlerin idi.
  • Suriye, Filistin gibi ortadoğu topraklarında realite hissi ile değil, bir tarih hissi ile kendimizi zorluyorduk. Anadoluyu baştanbaşa şehirler, köyler, ev ve tarlaları yapmak, nüfus, teknik ve sermaye ile taşmak lazımdı. Biz ise Anadoluyu aşıp Halep ile Şam ile uğraşıyorduk. Buralarda bize yüz kat yabancı idi. Fakat biz heryere bizim diyorduk. Kendimizi otelciye, lokantacıya, hatta posta memuruna anlatmak için yavaş yavaş Arapça öğreniyorduk. Medineyi bile bırakmıyorduk. Medinesiz Türkiye? Bu emperyalizmin intiharı demekti.
  • Buralarda arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap meselesi denen şey Türk düşmanlığı hissi idi.
  • Müslüman Araplar içinde Arap halifeliği hükümeti peşinde olanlar vardı. Hıristiyanlar ise Türk düşmanı oldukları halde idarenin Osmanlı tarafından yürütülmesini istiyorlardı. Çünkü Osmanlı Hıristiyanlara kendi kendilerine bile verebileceklerinden çok imtiyaz veriyorlardı.
  • Suriyede Hıristiyanlık, Müslümanlık, Filistinde Araplık Yahudilik, Hicazda Vehabilik meseleleri bizzat Türk-Arap meselesinden daha azılı idi. Nitekim bu topraklardan biz çıktık, nifak, bütün Akdeniz, Kızıldeniz ve çöller boyunca yanıp durmaktadır.
  • Lübnanlılar ihtilal yapmazlar. Fransızlardan silah aldılar, isyan çıkaracakları yerde, silahları çöl araplarına sattılar.
  • Bugünkü kafa ile o zamanki Arap meselesi için karar vermek yanlış olur. Şunu hesaba katmalıdır ki İttihat ve Terakki, Osmanlı İmparatorluğunun hiçbir hak ve nüfuzundan vazgeçmeye razı olmamıştır. İttihat ve Terakki, Arnavut, Ermeni, Rum ve Arap, bütün azınlıkların milliyetçi ve istiklalci unsurların can düşmanı idi.
  • O zamanlarda Araplar milliyetçi olduğu için Türk düşmanı değildi. Türk düşmanı olmak moda olduğu için ve zarar da vermediği için öyle idi.
  • Medine, Peygamber ölüsü ile tüccarlık eden bayağı ahlaksız simsar yuvalarından biridir. Her Medineli, bu topraklara uzaklardan gelen halka taşını, toprağını, kuyu suyunu kırk defa öptüre öptüre satar.
  • Asıl Müslüman şehri, din şeyhlerine hürmet olunan, dini sanatlaştıran ve asilleştiren şehir İstanbul olduğunu Medinede anladım.
  • Medineye gittikten sonra evvela namaza durduk. Yanımda Enver Paşanın yaverlerinden biri vardı. Bir aralık önümüzden testisini omuzlamış bir Arap geçti. Benim bildiğim önünden adam geçenin namazı bozulursa da Medinede böyle olmadığını gördüm.
  • Kudüste kilise içinin her parçası bir başka millete ayrılmıştır. Her millet kendi yerini süpürür, yıkar ve taşı üstüne yalnız o milletin ayağı basar. Enver Paşa kırık camları gördüğünde durumu sordu. Her milletin masraf etmek sevabına nail olmak istediği için kan ve kavgaya tutuştuklarını söyledi. Jandarma müfrezesi ile sonra kırık camları tamir ettirdi.
  • Kudüsün meselesi Yahudi-Arap meselesi. Bir avuç Yahudi, altı yüz bin Arap.
  • Gözyaşının hiçbir faydası olmadığını anlamak için ağladıkları taşı ziyaret ediniz. Yüzlerce yıllık gözyaşı, bu ağlama duvarını bir santim aşındırmamıştır.
  • Büyük harbde Osmanlı hazinesinin büyük bir kısmını çöl ve urban yemiştir.
  • 1914 te Cemal Paşanın Osmanlı imparatorluğuna imanı kuvvetli idi. Suriyeli ve Filistini Osmanlılaştırabileceğine şüphesi yoktu.
  • Şehircilik diye bir ihtisas olduğunu o yıllar Çürherden öğrendik. Türkler kadar bâni(bina yapıcı) bir milletin cami mimarisi, çeşme mimarisi, türbe mimarisi olur da, ev, han ve bahçe mimarisi nasıl olmaz dedi.
  • Bürokrasi bizde tembelliği, kafasızlığı, kötü niyeti ve bilgisizliği meşrulaştırmak demek olmuştur.
  • Keşke Enver yerine Cemal Harbiye Nazırı olsaydı. Birinci Dünya Harbine girmezdik ve batmazdık.
  • Hükümet, kadı dedikleri bir şeyhten ibarettir. Nikah, miras, katil ve hırsızlık gibi vakalar ona verilecek rüşvetle hallolunur.
  • Aşiretlerin bulunduğu çöllerin içine henüz paradan daha büyük Allah girmemiştir. Para uğruna yapılan herşey Allah uğruna yapılmış gibidir.
  • Hiçbir Türk komutanın durduramadığı İngiliz seli yine bir Türk tarafından, Mustafa Kemal tarafından Halebin aşağısında tutulmuştur. Mustafa Kemalin orada seçtiği savunma hattı, Milli Misaktaki Türkiye sınırı idi.
  • Çöllerden Anadoluya döndüğümüzde herkes bize hınç, güvensizlik ve şüphe ile baktı. Yüzbinlerce çocuğunu götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getirdik.


Arka Kapak

Zeytindağı, insanın kanını donduran tarihi bir süreci -bir imparatorluğun çöküşünü- o zamana göre en duru Türkçeyle karşımıza getiriyor. Kitapta Mehmetçiğin Yemende, Adende, Kanalda, Gazzede, Arap Çöllerinde nasıl kırıldığını, yenilgiden sonra bir vagon dolusu -mecidiye altınını- nasıl bıraktığımızı hayretler içerisinde okuyacaksınız.
Cemal Paşanın emir subayı olarak, o günlerde en yakınında olan Falih Rıfkı, Zeytindağı kitabıyla tarihimize bir ibret belgesi bırakırken, her biri destan olabilecek, askerin günlükleri ve adeta kumar masasında kaybedilen Ahmetlerin, Mehmetlerin hikayeleri tüylerinizi ürpertecek.
Bu kitabı okumak adeta bir borçtur ve bir vazifedir.
Behçet Kemal Çağlar

-...Falih Rıfkının son eseri Zeytindağı, Cumhuriyet devri edebiyatının en büyük hâdiselerinden birini teşkil etti. Falih Rıfkının bize hatırlattığı devir, Türk milletinin geçirdiği ve geçirebileceği felâket devirlerinin en facialısı, en dehşetlisi ve ruha en çok bezginlik verenidir. Eğer, muharririn keskin ve yüksek zekâsı bu devir üstüne berrak bir aydınlık gibi aksetmemiş olsaydı, biz ona doğru başımızı çevirip tekrar bakmak arzu ve cesaretini kendimizde bulamayacaktık.-
Yakup Kadri Karaosmanoğlu

-... Zeytindağını seve seve okudum. Zaten başladıktan sonra bırakmak kabil değil. Bence bu yeni kitabında Falih Rıfkının üslubu, öbür kitaplarından daha göz kamaştırıcıdır ve zannedersem en güzel haline vâsıl olmuştur. Zeytindağı, bugünkü Türkçe ile ne kadar kuvvetli anlatım yapılabileceğine sağlam bir delildir.-
Nurullah Ataç

Aynı Kategoride Eklenmiş Son Kitaplar
Card image cap
Yenilik Algoritması Yeni

Genrich Altshuller

Kendisinden önce binlerce kişinin çözemediği bir problemi çözen bir mucidin sıradışı bir yaratıcı ...

Card image cap
İnsan Yönetimi

Business Review

Pek çok yönetici liderlik tarzının stratejik bir tercihten çok bir kişilik fonksiyonu olduğunu dü ...

En Çok Okunan Kitaplar
Card image cap
İnce Memed 2

Yaşar Kemal

Bu roman, atalarından kalma köy toprağını çektiği her türlü eziyete rağmen terketmeyen, son nefes ...

Card image cap
Kırlangıç Çığlığı

Ahmet Ümit

Suriyeli göçmenlerin dramı, çocuk istismarı ve organ kaçakçılığı, maalesef ülkemizin gündemini hâ ...

Tüm Kitaplar

İncelemesini hazırladığım tüm kitapların listesi için...

Devam...
Kitap Hakkındaki Yorumlarınız

    Kitap hakkında ilk yorumu siz yapabilirsiniz...


Bu siteden elde edilen reklam gelirleri ile kimsesiz çocuklarımıza KİTAP alınmaktadır. Geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımız ancak okuyarak geleceğimize şekil verebilirler. Her kitap bir hayattır. Hayatı okunduğu kadardır.

Serdar Kılıçsel © 2018
facebook.com instagram.com linkedin.com